Tony Wood
Oğlunun ölümünden bir gün sonra Kuzey Kutup Dairesi’nin hemen kuzeyindeki ücra Kharp köyünde bulunan 3 No’lu Islah Kolonisi’ne gelen Aleksey Navalni’nin annesine cezaevi yetkilileri tarafından yapılan açıklama ‘ani ölüm sendromu’ oldu. Bu tıbbi açıdan hiçbir anlam ifade etmeyen bu açıklama, yüzeyde görünenden daha derin bir anlamda yanlışlık içeriyordu: Navalni Ağustos 2020’de bir zehirlenme girişiminden kurtulduğundan beri, Putin rejiminin onun ölüm fermanını imzaladığı açıktı. Ocak 2021’de hapse atılan Navalni, korkunç koşullarda, çoğu zaman tecritte tutuldu ve kasıtlı olarak tıbbi yardımdan mahrum bırakıldı. İster hızlıca ister yavaşça yapmış olsunlar, Navalni’nin ölümünden kimin sorumlu olduğuna şüphe yok. Yine de Navalni’nin ölümü birçok kez öngörülmüş olsa da 16 Şubat’ta gelen haber Putin’in muhalifleri için derin bir şok ve moral bozucu oldu. Bu şokun boyutunu daha iyi kavrayabilmek için Navalni’nin siyasi geçmişini hatırlamamız gerekiyor.
Navalni 2000’lerin sonu ve 2010’ların başında enerjisi yüksek bir yolsuzluk karşıtı kampanyacı olarak öne çıkmış ve iktidardaki Birleşik Rusya partisinin açgözlülüğüne yönelik sert suçlamalarıyla popülerlik kazanmıştı. 2011-12’de seçim hilelerine ve Putin’in başkanlığa dönüşüne karşı yapılan protestolar sırasında şekillenen geniş muhalif güçler koalisyonunda, ana mesajını vermeye devam ederken halkın o ani şikayetlerini de kanalize edebilen Navalni, muhalefet içinde siyasi açıdan en zeki kişi olarak öne çıktı. Sonraki birkaç yıl boyunca, kurduğu Yolsuzlukla Mücadele Fonu aracılığıyla üst düzey devlet görevlilerinin yasadışı servetlerini detaylandıran bir dizi sert ve aykırı belgesel hazırlamıştı.
2013 yılında Moskova belediye başkanlığına aday olmuş ve oyların yüzde 27’sini alarak ikinci gelmişti- bu netice, hileli bir seçim sisteminde yaşandığı da göz önünde bulundurulduğunda etkileyici bir sonuçtu ve önemli bir halk desteğinin de işaretiydi. Bu aşamadan sonra Navalni, Rusya’da Putinizm’e karşı herhangi bir alternatifin etrafında birleşmesi gereken en önemli muhalif figür haline gelmişti. Bu da elbette onu rejimin en büyük hedefi haline getirdi.
2020 yılında bir suikast girişiminden kıl payı kurtularak tedavi için Almanya’ya kaçmıştı. Ocak 2021’de Rusya’ya dönüşü, Putin’in Karadeniz kıyısındaki gösterişli yeni sarayıyla ilgili bir filmin gösterime girmesiyle aynı zamana denk geldi. Kendisinin de muhtemelen öngördüğü gibi hemen tutuklandı. Bu kaderi kabullenirken gösterdiği cesareti takdire şayandı, tıpkı kişisel çilelerini rejime karşı bir hamleye dönüştürme çabası gibi. Hüküm giydiğinde, duruşmayı ‘bir güç gösterisi değil… bir zayıflık gösterisi’ olarak kınadı, çünkü ona göre rejim her ne kadar istese de ‘ülkenin tamamını cezaevine atmak mümkün değil‘ idi.
Yaşadığı adli sıkıntılar, hapis cezası, ağır fiziksel ve zihinsel zorluklardan şakacı bir ironiyle bahsetmiş, etkileyici bir ağırbaşlılık ve mizah kombinasyonuyla onların üstesinden gelmişti. Sosyal medyayı akıllıca kullanması kadar iğneleyici bir zekâ anlayışına sahip oluşu da Navalni’nin siyasi repertuarının her zaman merkezi bir parçası oldu. 2020’de uğradığı zehirleme girişiminde güvenlik görevlilerinin iç çamaşırına noviçok sürdükleri anlaşıldığında, Navalni Putin’den –Büyük Petro, Büyük İskender ya da Bilge Yaroslav misali- ‘Pantolon Zehirleyicisi Vladimir’ olarak bahsetmeye başladı.
İdeolojik olarak, 2000’lerde Rus milliyetçiliğinden 2010’ların başında piyasa yanlısı bir neoliberalizme, on yılın sonunda ise daha sosyal-liberal bir bakış açısına geçiş yapmıştı. İlk dönemlerindeki kimi duruşları kesinlikle çirkindi- göçmen işçilere ve Kuzey Kafkasya’dan gelen insanlara karşı açık bir şovenizm sergilediği biliniyor- ve 2014’te kurduğu İlerleme Partisi’nin platformu Rus kapitalizminin yüzünü temizlemekten öteye gitmiyordu. Ancak ülke çapındaki yükselişi geliştikçe daha ilerici ve refah yanlısı bir tutum sergilemeye başladı. 2018’de hükümetin emeklilik yaşını yükseltme hamlesine karşı çıkmış, 2019’da ise kamu sektörü çalışanlarına daha yüksek maaş verilmesi için baskı yapmak üzere bir girişim başlatmıştı. Bu yeni inançlarının ne kadar samimi olduğunu söylemek zor, ancak Navalni’nin yönetimin tepesindeki yüzleri değiştirmekten daha fazlasını yapmak istediğine şüphe yok: bir sistem olarak Putinizm’e alternatif bir sistem sunma ihtiyacını açıkça görüyordu.
2022’de Rusya’nın Ukrayna’yı işgaline karşı ilkeli bir duruş sergileyerek bunu ‘küçük çarımız tarafından yürütülen bir saldırganlık savaşı’ olarak kınamış ve derhal kitlesel gösteriler düzenlenmesi çağrısında bulunmuştu. Eski milliyetçi görüşleri göz önüne alındığında, Navalni’nin daha önceki bir versiyonunun bu savaşı destekleyeceğini hayal etmek güç değil. Fakat bunun yerine, hükümet tarafından hızla bastırılan savaş karşıtı hareketin önde gelen seslerinden biri olarak öne çıktı. Savaşın başlamasından bir yıl sonra, Rus birliklerinin geri çekilmesi, Ukrayna’nın 1991 sınırlarının tanınması, savaş hasarı için tazminat ödenmesi ve savaş suçlarının tam olarak soruşturulması taleplerini içeren on beş maddelik bir plan ortaya koydu. Bunları gerçekleştirmek için gereken değişimin boyutu konusunda da netti: programında bir kurucu kongre için seçim yapılması ve Rusya’nın parlamenter bir cumhuriyete dönüştürülmesi çağrısı bulunuyordu.
Cuma günü Navalni’nin ölüm haberi, Stalinist baskının kurbanlarının anıtlarına ya da Aleksandr Soljenitsin, Andrei Sakharov ve Osip Mandelstam heykellerinin ayaklarına çiçekler ve işaretler bırakmak için toplanan insanların Rusya’nın dört bir yanında doğaçlama nöbetler tutmasına yol açtı. Sadece 16 ve 17 Şubat tarihlerinde yaklaşık dört yüz kişi tutuklandı; bu, Ukrayna’nın işgaline karşı düzenlenen protestolarda yaklaşık yirmi bin kişinin tutuklandığı 2022 yılından bu yana görülmemiş bir baskı düzeyiydi.
İnsan hakları örgütü OVD-Info‘ya göre 2023 yılında savaş karşıtlarına karşı açılan ceza davalarının yarısından fazlası hapis cezasıyla sonuçlandı ve ortalama ceza bir önceki yılın iki katıydı. Navalni’nin ölümünden hemen önce, sosyalist bir savaş karşıtı olan Boris Kagarlitsky‘ye beş buçuk yıl hapis cezası verilmişti. O ve daha yüzlercesi muhtemelen Putin’in bir sonraki başkanlık döneminin büyük bir kısmını hapiste geçirecek ve mart ayı ortasında formalite icabı seçimler yapılacak.
Seçimlerin yakınlığı şu soruyu akıllara getiriyor: Neden şimdi? Navalni, Putin’in kaçınılmaz olarak yeniden seçilmesi için herhangi bir sorun yaratamaması için mi öldürüldü, yoksa toplumun geneline, yapabilecekleri her türlü muhalefete karşı bir uyarı olarak mı? İlk fikir biraz zorlama gibi görünüyor: Navalni insanları öğle saatlerinde kitlesel olarak sokağa çıkmaya ve Putin’e karşı oy kullanmaya çağırmış olsa da oylamada hile yapılacağını biliyordu. İkincisi ise daha akla yatkın: Navalni yaygın bir şekilde devlet başkanlığı için uygun bir rakip olarak görüldüğünden, rejimin seçimden hemen önce onu ortadan kaldırması Putin’in hiçbir alternatifi olamayacağını halka hatırlatmak için uygun bir zamanlama olabilir.
Ancak gerçek muhtemelen daha da sıradan ve acımasız: Rejim Navalni’yi hapse attığında onu öldürmeye zaten karar vermişti ve tam olarak ne zaman ya da nasıl öldüğü onlar için önemli değildi. Navalni’nin avukatına göre, çarşamba günü sağlık durumu iyi görünüyordu; yani ya biri onu cuma günü öldürdü ya da hapishane sisteminin uyguladığı bileşik zulümler etkilerini aniden göstermeye başladı.
Navalni’nin öldürülmesinin Rusya’da yeni bir toplumsal tepkiye mi yoksa şaşkın bir sessizliğe mi yol açacağını zaman gösterecek. Bu arada Navalni’nin ölümü, Putin rejiminin en yalın vahşet biçimlerine başvurma konusundaki istekliliğinin ve iktidarına meydan okuyanlara karşı kindarlığının altını bir kez daha çiziyor. Rejimin hakimiyeti her zamanki gibi güvende görünebilir, ancak baskı üzerine kurulu rejimlerin, halkın ruh halindeki beklenmedik değişimlere hazırlıksız yakalanma gibi bir huyları da vardır. Rusya’da bu değişim Navalni için çok geç kalmış olsa da ama o bunu hayal edilebilir kılmak için pek çok kişiden daha fazlasını yaptı.
Tony Wood Kimdir?
Tony Wood, modern Latin Amerika’nın siyasi ve sosyal tarihini çalışan bir akademisyendir. Güncel çalışmaları 1920’ler ve 1930’larda ırk, sınıf ve ulus üzerine ulusötesi radikal tartışmalara odaklanmakta ve Meksika, Küba ve Sovyetler Birliği arasındaki bağlantıların izini sürmektedir. Başlangıçta Rusya ve eski Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği uzmanı olarak eğitim alan Wood, Chechnya: The Case for Independence (2007) ve Russia without Putin: Money, Power and the Myths of the New Cold War (2018) kitaplarının yazarıdır.
Metnin orijinali 19 Şubat 2024 tarihinde London Review of Books’un internet sitesinde yayımlanmıştır.